precarious
Örnekler
The company 's finances were in a precarious state, with bankruptcy looming on the horizon.
Şirketin mali durumu istikrarsız bir haldeydi ve iflas kapıdaydı.
After the scandal, the politician 's reputation was in a precarious position.
Skandaldan sonra, politikacının itibarı istikrarsız bir durumdaydı.
02
tehlikeli
full of danger or uncertainty, likely to cause harm or accidents
Örnekler
Walking on the icy sidewalk was precarious, and many people slipped and fell.
Buzlu kaldırımda yürümek tehlikeliydi ve birçok insan kayıp düştü.
The old wooden bridge swayed in the wind, making the crossing feel precarious.
Eski tahta köprü rüzgarda sallanıyordu, bu da geçişi tehlikeli hissettiriyordu.
03
istikrarsız, güvensiz
not secure; beset with difficulties
Leksikal Ağaç
precariously
precariousness
precarious
