opportune
01
uygun
(of a time) ideal for achieving a particular purpose or reaching success
Örnekler
Her opportune suggestion helped the project avoid a major setback.
Onun fırsat önerisi, projenin büyük bir gerileme yaşamasını önledi.
The investment came at an opportune moment, just before the market surged.
Yatırım, piyasanın fırlamasından hemen önce uygun bir anda geldi.
02
uygun, zamanında
happening or being done at the most favorable or appropriate moment
Örnekler
The opportune arrival of reinforcements turned the tide of the battle.
Takviyelerin fırsat gelişi savaşın seyrini değiştirdi.
His opportune use of data during the meeting convinced the stakeholders to approve the project.
Toplantı sırasında verilerin fırsat kullanımı, paydaşları projeyi onaylamaya ikna etti.
Leksikal Ağaç
inopportune
opportunely
opportuneness
opportune
