to ooze
01
sızmak, yavaşça sızmak
to slowly leak or pass through small openings
Intransitive
Örnekler
The thick mud oozed between his toes as he walked through the marsh.
Bataklıkta yürürken, kalın çamur ayak parmaklarının arasından sızıyordu.
Blood oozed from the wound, staining the bandage.
Kan yaradan sızıyordu, bandajı lekeliyordu.
02
sızmak, akıtmak
to release or let out a thick, sticky liquid
Transitive: to ooze a thick liquid
Örnekler
The wound began to ooze blood after the bandage was removed.
Bandaj çıkarıldıktan sonra yara sızmaya başladı.
The tree trunk oozed sap when it was cut.
Ağaç gövdesi kesildiğinde sızıntı yaparak öz suyu akıttı.



























