to acclaim
01
övmek
to praise someone or something enthusiastically and often publicly
Transitive: to acclaim sb/sth
Örnekler
Critics acclaim her novel as a masterpiece.
Eleştirmenler romanını bir başyapıt olarak övgüyle karşılıyor.
The community acclaimed the philanthropist for their generous contributions to local charities.
Topluluk, yerel hayır kurumlarına yaptığı cömert katkılar nedeniyle hayırseveri alkışladı.
02
alkışlamak
to cheer and applaud something or someone to show approval
Transitive: to acclaim sb/sth
Örnekler
The audience acclaimed the actor's performance with a standing ovation at the end of the play.
Seyirci, oyunun sonunda oyuncunun performansını ayakta alkışlayarak övdü.
The crowd acclaimed the athlete's victory with cheers and applause as they crossed the finish line.
Kalabalık, atletin bitiş çizgisini geçerken zaferini tezahürat ve alkışlarla alkışladı.
Acclaim
01
övgü
admiration for achievements, often in art, performance, leadership, or innovation
Örnekler
The film received international acclaim for its storytelling and direction.
Film, hikaye anlatımı ve yönetmenliği için uluslararası beğeni aldı.
Her performance drew thunderous acclaim from the audience.
Performansı, seyirciden gürültülü bir alkış aldı.
Leksikal Ağaç
acclaimed
acclaim



























