to make for
[phrase form: make]
Örnekler
I saw the smoke and made for the nearest fire exit.
Dumanı gördüm ve en yakın acil çıkışa yöneldim.
The hikers made for shelter as the storm approached.
Fırtına yaklaşırken yürüyüşçüler barınak için yola koyuldular.
02
yol açmak, sonuçlanmak
to lead to a particular outcome or situation
Örnekler
A lack of trust makes for a shaky foundation in any relationship.
Güven eksikliği, herhangi bir ilişkide zayıf bir temele yol açar.
The company 's new marketing campaign made for a surge in sales.
Şirketin yeni pazarlama kampanyası, satışlarda bir artışa yol açtı.



























