lilliputian
01
ufak, minicik
very small in size, related to the fictional country of Lilliput in Jonathan Swift's "Gulliver's Travels"
Örnekler
The lilliputian dolls displayed in the shop window captured the attention of passersby with their intricate details.
Mağaza vitrininde sergilenen lilliputian bebekler, karmaşık detaylarıyla geçenlerin dikkatini çekti.
She wore lilliputian earrings that resembled tiny flowers, adding a charming touch to her outfit.
Küçük çiçekleri andıran lilliputian küpeler taktı, bu da kıyafetine büyüleyici bir dokunuş ekledi.
02
önemsiz, değersiz
insignificant or trivial in importance
Örnekler
The arguments about the color scheme for the new logo seemed Lilliputian next to the company ’s financial issues.
Yeni logo için renk şeması hakkındaki tartışmalar, şirketin mali sorunlarının yanında Lilliputian görünüyordu.
Despite the fuss, the error in the report was Lilliputian compared to the overall accuracy of the study.
Yaygaranın aksine, rapordaki hata çalışmanın genel doğruluğu yanında Lilliputian derecesindeydi.
Lilliputian
01
Lilliput'un bir sakini, bir Lilliputlu
an inhabitant of Lilliput, the fictional island nation in Jonathan Swift’s “Gulliver’s Travels,” known for its tiny people
Örnekler
The Lilliputian greeted Gulliver with a mix of curiosity and caution.
Liliputlu, Gulliver'ı bir merak ve ihtiyat karışımıyla karşıladı.
In the story, the Lilliputians were amazed by Gulliver ’s enormous size.
Hikayede, Lilliputlular Gulliver'ın devasa boyutuna hayret ettiler.
02
liliputlu, cüce
a very small person, reminiscent of the tiny inhabitants of Lilliput in Jonathan Swift's Gulliver's Travels
Örnekler
As a Lilliputian, he found it challenging to find clothes that fit properly.
Bir lilliputlu olarak, ona uygun kıyafet bulmakta zorlanıyordu.
The child felt like a Lilliputian next to the towering basketball players.
Çocuk, uzun basketbol oyuncularının yanında bir lilliputlu gibi hissetti.



























