juvenile
01
gençliğe özgü
relating to young people who have not reached adulthood yet
Örnekler
The juvenile detention center houses young offenders under the age of 18.
Çocuk tutukevi, 18 yaşın altındaki genç suçluları barındırır.
She works as a counselor for juvenile delinquents, helping them turn their lives around.
O, çocuk suçlular için bir danışman olarak çalışıyor ve onların hayatlarını değiştirmelerine yardımcı oluyor.
02
çocuksu
displaying traits or behaviors characteristic of a child, often lacking maturity or seriousness
Örnekler
His juvenile behavior during the meeting drew disapproving glances from his colleagues.
Toplantı sırasındaki çocuksu davranışları, meslektaşlarının onaylamayan bakışlarını çekti.
The juvenile prank played by the students disrupted the classroom and angered the teacher.
Öğrencilerin yaptığı çocukça şaka, sınıfı dağıttı ve öğretmeni kızdırdı.
Juvenile
01
ergen, toy
a young person who has not reached adulthood yet
Örnekler
The juvenile was sent to a rehabilitation center after being convicted of vandalism.
Çocuk, vandalizm suçundan mahkum edildikten sonra bir rehabilitasyon merkezine gönderildi.
The court appointed a lawyer to represent the juvenile during the legal proceedings.
Mahkeme, yargı sürecinde çocuğu temsil etmesi için bir avukat atadı.
