to intercede
01
aracılık etmek
to talk to someone and convince them to help settle an argument or spare someone from punishment
Intransitive
Örnekler
The ambassador chose to intercede on behalf of the imprisoned journalist, hoping to secure his release.
Büyükelçi, hapsedilen gazeteci adına aracılık etmeyi seçti, onun serbest bırakılmasını umarak.
When the two colleagues got into a heated argument, Sarah tried to intercede before things got out of hand.
İki meslektaş hararetli bir tartışmaya girdiğinde, Sarah işler kontrolden çıkmadan önce arabuluculuk yapmaya çalıştı.
