to inhibit
01
engellemek, kısıtlamak
to restrict or reduce the normal activity or function of something
Transitive: to inhibit an activity or function
Örnekler
The brake system is designed to inhibit the movement of the vehicle when applied.
Fren sistemi, uygulandığında aracın hareketini engellemek üzere tasarlanmıştır.
Environmental factors can inhibit the proper development of plants in certain conditions.
Çevresel faktörler, belirli koşullarda bitkilerin uygun gelişimini engelleyebilir.
02
yasaklamak
to prevent or limit an action or process
Transitive: to inhibit an action or process
Örnekler
The medication is known to inhibit the growth of harmful bacteria.
İlaç, zararlı bakterilerin büyümesini engellemek ile bilinir.
Strong emotions can inhibit clear thinking and decision-making.
Güçlü duygular, net düşünmeyi ve karar vermeyi engelleyebilir.
03
engellemek, kısıtlamak
to make someone feel uncomfortable, preventing them from acting naturally or confidently
Transitive: to inhibit sb
Örnekler
The large audience inhibited him, making it hard to deliver his speech confidently.
Büyük izleyici kitlesi onu engelledi, bu da konuşmasını kendinden emin bir şekilde yapmasını zorlaştırdı.
The formal setting inhibited him, and he struggled to relax and enjoy the evening.
Resmi ortam onu inhibe etti ve akşamı rahatlatıp keyfini çıkarmak için mücadele etti.
04
engellemek, kısıtlamak
to restrain or limit the action or progress of something
Transitive: to inhibit a desire, behavior, or ability
Örnekler
His desire to speak out was inhibited by fear of backlash.
Konuşma arzusu, tepki korkusuyla bastırıldı.
High levels of stress can inhibit your ability to concentrate.
Yüksek stres seviyeleri, konsantre olma yeteneğinizi engelleyebilir.
Leksikal Ağaç
inhibited
inhibition
inhibitor
inhibit



























