impoverished
01
yoksul
(of people and areas) experiencing extreme poverty
Örnekler
The prolonged drought left the once-thriving agricultural community impoverished, with failing crops and diminishing incomes.
Uzun süren kuraklık, bir zamanlar gelişen tarım topluluğunu yoksullaşmış bıraktı, başarısız mahsuller ve azalan gelirlerle.
Families displaced by the natural disaster found themselves impoverished, struggling to rebuild their lives with limited resources.
Doğal afet nedeniyle yerlerinden edilen aileler, kendilerini yoksullaşmış halde buldular ve sınırlı kaynaklarla hayatlarını yeniden inşa etmek için mücadele ettiler.
02
iflas etmiş
having a limited number of species or individuals within a particular ecosystem or population
Örnekler
Pollution in the river resulted in an impoverished aquatic ecosystem, causing a decline in the number and variety of fish and other aquatic organisms.
Nehirdeki kirlilik, fakirleşmiş bir su ekosistemine yol açarak balık ve diğer su organizmalarının sayısında ve çeşitliliğinde bir düşüşe neden oldu.
Urbanization in the once-rich biodiversity hotspot resulted in an impoverished landscape, with many native species disappearing due to habitat loss.
Bir zamanlar zengin bir biyoçeşitlilik noktasında kentleşme, habitat kaybı nedeniyle birçok yerli türün yok olmasıyla fakirleşmiş bir manzarayla sonuçlandı.
Leksikal Ağaç
impoverished
impoverish



























