to hem in
[phrase form: hem]
01
kuşatmak, çevrelemek
to encircle someone or something in a way that restricts their movement or choices
Transitive: to hem in sb/sth
Örnekler
The construction site was hemmed in by tall fences for safety.
İnşaat sahası, güvenlik için yüksek çitlerle çevriliydi.
The rocky terrain hemmed in the explorers, making progress difficult.
Kayalık arazi, kaşifleri kuşatarak ilerlemeyi zorlaştırdı.
02
kuşatmak, sıkıştırmak
to restrict someone by enclosing them in a way that limits their movement or freedom
Transitive: to hem in sb
Örnekler
The soldiers hemmed in the enemy, cutting off all possible escape routes.
Askerler düşmanı kuşattı, tüm olası kaçış yollarını kesti.
The protesters were hemmed in by the police barriers on all sides.
Protestocular her taraftan polis bariyerleriyle kuşatılmıştı.
