to forestall
01
engel olmak
to stop something from happening by acting ahead of time
Örnekler
She took painkillers to forestall a migraine.
Bir migreni önlemek için ağrı kesiciler aldı.
The government raised interest rates to forestall inflation.
Hükümet, enflasyonu önlemek için faiz oranlarını yükseltti.
02
önüne geçmek
to block another person's actions by intervening before they can act
Örnekler
She forestalled his argument by presenting new evidence first.
O, yeni kanıtları önce sunarak onun argümanını önledi.
The lawyer forestalled the opposition's motion with a counterclaim.
Avukat, bir karşı dava ile muhalefetin önergesini önledi.
Leksikal Ağaç
forestalling
forestall
