able
01
güçlü
having the necessary skill, power, resources, etc. for doing something
Örnekler
She is able to speak five languages fluently.
O, beş dili akıcı bir şekilde konuşabilme yeteneğine sahip.
With his new glasses, he is able to read the fine print.
Yeni gözlükleriyle, küçük yazıyı okuyabilir.
02
yetenekli
having expertise, intelligence, or skills
Örnekler
She is an able linguist, fluent in multiple languages.
O, birden fazla dilde akıcı olan yetenekli bir dilbilimcidir.
As an able engineer, he successfully designed and implemented the new system.
Yetkin bir mühendis olarak, yeni sistemi başarıyla tasarladı ve uyguladı.
03
having natural physical or mental capacity
Örnekler
Humans are able beings, capable of reasoning and invention.
He remains mentally able despite his age.
04
yetenekli, güçlü
possessing a body that is healthy and strong
Örnekler
Mary 's able body enabled her to carry out physically demanding tasks with ease.
Mary'nin güçlü vücudu, fiziksel olarak zorlu görevleri kolayca yerine getirmesini sağladı.
Jack 's able physique allowed him to excel in sports and outdoor activities.
Jack'in güçlü fiziği, spor ve açık hava etkinliklerinde başarılı olmasını sağladı.
Leksikal Ağaç
unable
able



























