expedient
01
aranılan özellikte
helpful in a way that serves one's personal interests
Örnekler
It was expedient for her to accept the job offer, even though it meant moving to a different city.
Başka bir şehre taşınmak anlamına gelse bile, iş teklifini kabul etmek onun için uygundu.
Sometimes, taking an expedient route may solve an immediate problem, but it can cause more issues later.
Bazen faydacı bir yol izlemek anlık bir sorunu çözebilir, ancak daha sonra daha fazla soruna neden olabilir.
02
amaca uygun
useful and possibly immoral for achieving a goal
Örnekler
The expedient approach he chose to solve the issue was effective, but it left a trail of ethical concerns.
Sorunu çözmek için seçtiği faydacı yaklaşım etkiliydi, ancak bir dizi etik endişe bıraktı.
She resorted to an expedient method to win the contract, even though it bordered on dishonesty.
Sözleşmeyi kazanmak için, dürüstlük sınırında olsa da, pratik bir yönteme başvurdu.
Expedient
01
çare, pratik çözüm
a method or action that is convenient and effective for achieving a particular end, often without regard for ethics or long-term consequences
Örnekler
The ceasefire was a political expedient, not a genuine peace agreement.
Ateşkes, gerçek bir barış anlaşması değil, siyasi bir çıkar yoluydu.
Her apology was a social expedient, meant to smooth things over.
Onun özrü, işleri yoluna koymak için tasarlanmış sosyal bir çare idi.
Leksikal Ağaç
expediently
inexpedient
expedient
expedi
