always
Örnekler
The train is always crowded during rush hour.
Tren, yoğun saatlerde her zaman kalabalıktır.
The clock always ticks steadily.
Saat her zaman düzenli olarak tıklar.
02
her zaman, sonsuza dek
in a way that continues without end, for all eternity
Örnekler
He will always be loved.
O her zaman sevilecek.
This song will always remind me of you.
Bu şarkı her zaman seni bana hatırlatacak.
03
her zaman, daima
throughout a continuous period in the past
Örnekler
She had always been afraid of heights.
O her zaman yüksekliklerden korkmuştu.
I 've always preferred tea to coffee.
Ben her zaman kahveden çayı tercih etmişimdir.
04
her zaman, sürekli
happening frequently or habitually, often in a way that is irritating or bothersome
Örnekler
He 's always talking during the movie, and it's so distracting.
O film sırasında her zaman konuşuyor ve bu çok dikkat dağıtıcı.
She 's always leaving her things around the house for someone else to pick up.
O her zaman eşyalarını başkasının toplaması için evin her yerine bırakıyor.
05
her zaman
as an available alternative when other options fail
Örnekler
If the restaurant is full, we can always eat at home.
Eğer restoran doluysa, her zaman evde yiyebiliriz.
You could always take a later flight if you miss this one.
Bu uçağı kaçırırsanız her zaman daha sonraki bir uçuşa binebilirsiniz.
