discriminating
01
zevk sahibi
having great taste and the ability to judge something's quality
Örnekler
She has a discriminating palate, able to distinguish between the finest wines.
Onun ayırt edici bir damak tadı var, en iyi şaraplar arasında ayrım yapabilir.
The gallery attracts discriminating art collectors who appreciate unique, high-quality pieces.
Galeri, benzersiz ve yüksek kaliteli parçaları takdir eden seçici sanat koleksiyoncularını çeker.
02
seçici, ayırt edici
able to recognize or draw fine, precise distinctions
Örnekler
The critic 's discriminating eye spotted the forgery.
Eleştirmenin ayırt edici gözü sahtekarlığı fark etti.
She made a discriminating analysis of the legal arguments.
O, yasal argümanların ayırt edici bir analizini yaptı.
Leksikal Ağaç
indiscriminating
undiscriminating
discriminating
discriminate
criminate
crime



























