Desperation
01
umutsuzluk, çaresizlik
a state of extreme urgency, hopelessness, or despair
Örnekler
The refugees crossed the border in a state of desperation, seeking safety from the conflict in their homeland.
Mülteciler, vatanlarındaki çatışmadan güvenlik arayışı içinde, umutsuzluk içinde sınırı geçtiler.
The trapped hiker 's sense of desperation grew as night fell in the wilderness without rescue.
Kurtarma olmadan vahşi doğada gece çökerken, mahsur kalan yürüyüşçünün umutsuzluk duygusu arttı.
02
çaresizlik, ümitsizlik
reckless or extreme behavior motivated by urgent need or fear
Örnekler
Soldiers fought with desperation when their position was overrun.
Askerler, mevzileri ele geçirildiğinde umutsuzlukla savaştı.
The driver 's reckless maneuver was a result of sheer desperation.
Sürücünün dikkatsiz manevrası, tamamen çaresizlik sonucuydu.
