Constraint
01
zorlama, baskı
using force, threats, or pressure to control someone's actions or thoughts
Örnekler
The confession was given under constraint.
İtiraf baskı altında verildi.
Political prisoners spoke of living under constant constraint.
Siyasi mahkumlar, sürekli bir kısıtlama altında yaşadıklarından bahsetti.
02
kısıtlama, sınırlama
something that limits or restricts actions, choices, or development
Örnekler
Time is a major constraint in completing the project.
Zaman, projeyi tamamlamada büyük bir kısıtlamadır.
Financial constraints prevent the company from expanding.
Mali kısıtlamalar, şirketin genişlemesini engelliyor.
03
kısıtlama, sınırlama
the condition of being physically held, tied, or otherwise restricted in movement
Örnekler
The prisoner 's constraint made it impossible for him to escape.
Mahkumun kısıtlaması onun kaçmasını imkansız hale getirdi.
Medical staff used gentle constraint to calm the agitated patient.
Tıbbi personel, ajite hastayı sakinleştirmek için nazik bir kısıtlama kullandı.
Leksikal Ağaç
unconstraint
constraint
