Coin
Örnekler
She found a rare coin from the 19th century while cleaning out her grandfather's attic.
Büyükbabasının tavan arasını temizlerken 19. yüzyıldan kalma nadir bir madeni para buldu.
The vending machine only accepts coins, so he had to dig through his pockets to find some change.
Otomat yalnızca madeni paraları kabul ediyor, bu yüzden biraz bozukluk bulmak için ceplerini karıştırmak zorunda kaldı.
02
para, nakit
money, cash, or earnings; often implying decent or respectable pay
Örnekler
That new gig pays some good coin.
O yeni iş iyi para ödüyor.
She 's earning serious coin freelancing online.
O, çevrimiçi serbest çalışarak ciddi para kazanıyor.
to coin
01
icat etmek, yaratmak
to create a new word, phrase, or expression
Transitive: to coin a word or expression
Örnekler
The scientist coined a term to describe the unique behavior observed in the experiment.
Bilim insanı, deneyde gözlemlenen benzersiz davranışı tanımlamak için bir terim yarattı.
Shakespeare is credited with coining many words and phrases still in use today.
Shakespeare'in günümüzde hâlâ kullanılan birçok kelime ve ifadeyi yarattığı kabul edilir.
02
para basmak, madeni para basmak
to create coins by stamping or pressing metal into a specific shape and design
Transitive: to coin money
Örnekler
The mint coins new currency every year, using advanced machinery.
Darphane, gelişmiş makineler kullanarak her yıl yeni para basar.
The government will coin special edition coins to commemorate the event.
Hükümet, etkinliği anmak için özel baskı paralar basacak.
Leksikal Ağaç
coinage
coin



























