white-knuckle
01
nefes kesen, heyecan verici
used to describe something intense, thrilling, or nerve-wracking, often causing fear or excitement
Informal
Örnekler
The white-knuckle ride left us all breathless.
Heyecan dolu yolculuk hepimizi nefessiz bıraktı.
It was a white-knuckle moment when the car skidded on ice.
Araba buzda kaydığında gerilim dolu bir andı.
to white-knuckle
01
sıkıca tutmak, korkudan sımsıkı sarılmak
to grip something very tightly due to fear, stress, or excitement
InformalÖrnekler
She white-knuckled the steering wheel as the storm raged on.
O fırtına şiddetlenirken direksiyonu beyaz knuckle yaptı.
I was white-knuckling the roller coaster bar the entire ride.
Tüm yolculuk boyunca lunapark treninin barını beyaz eklemli sıkıca tuttum.
