to wield
01
nüfuzu olmak, çalıştırmak
to have a lot of power, influence, etc. and be able to use it
Transitive: to wield power or influence
Örnekler
As the CEO, she wields significant influence over the company's strategic decisions.
CEO olarak, şirketin stratejik kararları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
In the world of politics, those who wield economic power often have a substantial impact on policy-making.
Politika dünyasında, ekonomik gücü elinde bulunduranlar genellikle politika yapımında önemli bir etkiye sahiptir.
02
hakim olmak (silah veya alete)
to handle something such as a tool or weapon in an effective way
Transitive: to wield a tool
Örnekler
The skilled blacksmith could deftly wield the hammer, shaping the red-hot metal into intricate designs.
Becerikli demirci, çekiçi ustalıkla kullanabilir, kızgın metali karmaşık tasarımlara dönüştürürdü.
As a master chef, she knew how to wield a chef's knife with speed and accuracy.
Usta bir şef olarak, bir şef bıçağını hız ve hassasiyetle kullanmayı biliyordu.
Leksikal Ağaç
wieldy
wield
