to vacillate
01
sallanmak
to sway physically from side to side
Örnekler
The needle on the compass began to vacillate wildly as they approached the magnetic anomaly.
Manyetik anomaliye yaklaştıkça pusulanın iğnesi vahşice salınmaya başladı.
The candle 's flame vacillated in the drafty room, casting dancing shadows on the wall.
Mumun alevi cereyanlı odada sallanıyordu, duvarda dans eden gölgeler oluşturuyordu.
02
kararsız kalmak
to be undecided and not know what opinion, idea, or course of action to stick to
Örnekler
She is currently vacillating on which college to attend next year.
O, gelecek yıl hangi üniversiteye gideceği konusunda şu anda tereddüt ediyor.
He had vacillated for weeks before finally choosing a car to buy.
Sonunda satın almak için bir araba seçmeden önce haftalarca tereddüt etmişti.
Leksikal Ağaç
vacillating
vacillation
vacillator
vacillate
vacill



























