blase
01
kayıtsız, umursamaz
showing a casual lack of concern, as if nothing is particularly important or worth worrying about
Örnekler
He gave a blasé shrug when asked about the delay.
Gecikme hakkında sorulduğunda kayıtsız bir omuz silkme hareketi yaptı.
She remained blasé even during the heated argument.
O, hararetli tartışma sırasında bile kayıtsız kaldı.
02
künt
bored or indifferent due to overexposure to worldly pleasures or experiences
Örnekler
After years of luxury travel, she was blasé about visiting yet another tropical island.
Yıllarca lüks seyahatlerden sonra, bir başka tropikal adayı ziyaret etmek konusunda kayıtsızdı.
The actor seemed blasé about receiving another award.
Aktör, başka bir ödül almak konusunda kayıtsız görünüyordu.
