steady
01
sabit
regular and constant for a long period of time
Örnekler
His income has remained steady throughout the economic downturn.
Ekonomik düşüş boyunca geliri istikrarlı kaldı.
The company has shown steady growth over the past five years.
Şirket, son beş yılda istikrarlı bir büyüme gösterdi.
02
sarsılmaz
not likely to move because it is firmly held
03
düzenli, istikrarlı
relating to a person who does something regularly
04
kararlı, sarsılmaz
marked by firm determination or resolution; not shakable
05
sağlam, dengeli
firmly fixed, balanced, or not shaking
Örnekler
The ladder felt steady against the wall as he climbed.
O, tırmanırken merdiven duvara karşı sağlam hissettirdi.
She held the camera steady to take a clear photo.
Net bir fotoğraf çekmek için kamerayı sabit tuttu.
06
sakin, soğukkanlı
not easily excited or upset
steady
01
sürekli olarak, düzenli bir şekilde
in a steady manner
to steady
01
sabit hale getirmek, sağlamlaştırmak
make steady
02
sabitleştirmek, desteklemek
support or hold steady and make steadfast, with or as if with a brace
Steady
01
sevgili, aşık
a person loved by another person
Leksikal Ağaç
steadily
steadiness
unsteady
steady
stead
