scintillating
01
kıvılcımlar çıkaran
gleaming and full of flashes of light, like sparks or twinkling stars
Örnekler
The neon signs downtown put on a scintillating display, their vibrant colors twinkling against the dark street.
Şehir merkezindeki neon ışıklar parıldayan bir gösteri sunuyor, canlı renkleri karanlık sokakta pır pır ediyor.
City lights took on a magical aura when fog rolled in, becoming a scintillating glow suspended in the soupy air.
Sis bastığında şehir ışıkları büyülü bir aura kazandı, çorba gibi havada asılı kalan parıldayan bir ışıltıya dönüştü.
02
parlak, zeki
brilliantly clever
03
göz kamaştırıcı
possessing a combination of intelligence, excitement, and appeal
Örnekler
The author displayed a scintillating wit in her satirical novels, sharing keen social observations with humor and flair.
Yazar, hiciv romanlarında parıltılı bir zeka sergileyerek, keskin sosyal gözlemlerini mizah ve ustalıkla paylaştı.
The professor ’s scintillating lecture on quantum mechanics captivated the entire audience.
Profesörün kuantum mekaniği üzerine parlak dersi tüm dinleyicileri büyüledi.
Leksikal Ağaç
scintillating
scintillate



























