mediate
01
ara, orta
occupying a middle position or stage, serving as a link or transition between two extremes
Örnekler
The mediate stage of the process ensured a smooth transition to the final phase.
Sürecin ara aşaması, son aşamaya sorunsuz bir geçiş sağladı.
His role was mediate, connecting the creative team with the technical department.
Rolü, yaratıcı ekip ile teknik departman arasında bağlantı kurarak arabuluculuk yapmaktı.
02
aracı, arabulucu
acting through or dependent on an intervening agency
to mediate
01
aracılık etmek
to help end a dispute between people by trying to find something on which everyone agrees
Transitive: to mediate sth
Intransitive: to mediate between two people
Örnekler
Sarah offered to mediate between the two coworkers who had been arguing for weeks.
Sarah, haftalardır tartışan iki iş arkadaşı arasında arabuluculuk yapmayı teklif etti.
Sometimes, it 's essential to have a third person mediate a conversation to ensure fairness and understanding.
Bazen, adalet ve anlayışı sağlamak için bir konuşmada üçüncü bir kişinin arabuluculuk yapması esastır.
02
arabuluculuk yapmak, aracılık etmek
to stand in a middle position or act as a connection between two different points or stages
Intransitive: to mediate between two things
Örnekler
In many electronic devices, a converter is used to mediate between different power sources.
Birçok elektronik cihazda, farklı güç kaynakları arasında arabuluculuk yapmak için bir dönüştürücü kullanılır.
The bridge was built to mediate between the two towns, making travel much easier.
Köprü, iki kasaba arasında arabuluculuk yapmak ve seyahati çok daha kolay hale getirmek için inşa edildi.
Leksikal Ağaç
immediate
mediateness
mediate
medi



























