jaundiced
01
kıskançlık dolu
affected by negative feelings, leading to a biased view
Örnekler
Some argued that the news article had a jaundiced undertone, raising doubts about the journalist's objectivity.
Bazıları, haber makalesinin önyargılı bir tonu olduğunu ve gazetecinin tarafsızlığı hakkında şüphe uyandırdığını savundu.
The book review had some jaundiced comments that showed bias.
Kitap eleştirisinde, önyargı gösteren bazı önyargılı yorumlar vardı.
02
sarılıklı
marked by a medical condition, resulting in yellowing of the skin, eyes, and other tissues
Örnekler
Jane observed a yellow tint in the whites of her eyes, suspecting she might be jaundiced.
Jane, gözlerinin beyaz kısmında sarı bir ton fark etti ve sarılık olabileceğinden şüphelendi.
After birth, the baby was kept under observation because of his jaundiced appearance.
Doğumdan sonra, bebek sarılıklı görünümü nedeniyle gözetim altında tutuldu.



























