foreign
01
yabancı
related or belonging to a country or region other than your own
Örnekler
Watching foreign films provides viewers with a glimpse into the storytelling and cinematic styles of different cultures.
Yabancı filmler izlemek, izleyicilere farklı kültürlerin hikaye anlatımı ve sinematik stillerine bir bakış sunar.
Trying foreign foods allows you to savor flavors and dishes from different parts of the world.
Yabancı yemekleri denemek, dünyanın farklı bölgelerinden lezzetleri ve yemekleri tatmanıza olanak tanır.
Örnekler
Diplomats worked to ease foreign policy disputes through compromise and open communication.
Diplomatlar, uzlaşma ve açık iletişim yoluyla dış politika anlaşmazlıklarını hafifletmek için çalıştı.
His career focused on working abroad in foreign embassies rather than domestic government departments.
Kariyeri, yerel devlet dairelerinden ziyade yurtdışındaki yabancı büyükelçiliklerde çalışmaya odaklandı.
03
yabancı, dışarıdan gelen
originating from or introduced from outside
Örnekler
The painting ’s style incorporates foreign elements not typically seen in local art.
Resmin tarzı, yerel sanatta tipik olarak görülmeyen yabancı unsurları içerir.
The company implemented foreign practices to improve efficiency in its operations.
Şirket, operasyonlarında verimliliği artırmak için yabancı uygulamaları hayata geçirdi.
04
yabancı, alışılmadık
unfamiliar or different from what is known or experienced
Örnekler
Speaking in a new language felt foreign to him at first, but he grew more confident over time.
Yeni bir dilde konuşmak ona başta yabancı gelmişti, ancak zamanla daha fazla özgüven kazandı.
The foreign architecture of the ancient temples left visitors in awe of its beauty and grandeur.
Eski tapınakların yabancı mimarisi, ziyaretçileri güzelliği ve ihtişamı karşısında hayran bıraktı.
Leksikal Ağaç
foreignness
foreign



























