empty-headed
01
boş kafalı, akılsız
lacking intelligence, common sense, or deep thinking
Örnekler
Despite the serious nature of the discussion, his empty-headed remarks derailed the conversation, leading to frustration among participants.
Tartışmanın ciddi doğasına rağmen, onun boş kafalı yorumları konuşmayı rayından çıkardı ve katılımcılar arasında hayal kırıklığına yol açtı.
Jane 's empty-headed decision to ignore the warnings led to avoidable complications, highlighting a lack of foresight.
Jane'in uyarıları görmezden gelme boş kafalı kararı, öngörü eksikliğini vurgulayan kaçınılabilir komplikasyonlara yol açtı.



























