to daub
01
sıvamak, badana yapmak
to coat a surface with plaster or a thick substance
Transitive: to daub a surface with a thick substance
Örnekler
The artisan decided to daub the walls with a layer of textured plaster for a rustic look.
Zanaatkar, rustik bir görünüm için duvarları dokulu bir sıva tabakası ile sıvamaya karar verdi.
To repair the cracks, the mason had to daub the ceiling with fresh plaster.
Çatlakları onarmak için, duvarcı tavanı taze sıva ile sıvamak zorunda kaldı.
02
sürmek, sıvamak
to spread a sticky substance such as mud, paint, etc. on a surface in a careless way
Transitive: to daub a sticky substance on a surface | to daub a sticky substance onto a surface
Örnekler
She daubed ointment on the wound to soothe the irritation and promote healing.
O, tahrişi yatıştırmak ve iyileşmeyi teşvik etmek için yaraya merhem sürdü.
He daubed mud on his face as camouflage for the outdoor game.
Açık hava oyunu için kamuflaj olarak yüzüne çamur sürdü.
Daub
01
karalama, çiziktirme
an unskillful painting
02
leke, kir
a blemish made by dirt
03
çamur sıva
a mixture of clay, earth, straw, and sometimes animal dung or other organic materials that is applied as a plaster or coating to walls, typically over a framework of wooden sticks or wattle
Leksikal Ağaç
dauber
daubing
daub
