to cramp
01
engellemek, sınırlamak
to limit or stop something from moving or progressing freely
Transitive: to cramp movement or progress of something
Örnekler
The traffic jam cramped our journey to the airport.
Trafik sıkışıklığı havaalanına yolculuğumuzu engelledi.
Do n't let fear cramp your ability to take risks and try new things.
Korkunun, risk alma ve yeni şeyler deneme yeteneğinizi kısıtlamasına izin vermeyin.
02
kramp girmek, kramp olmak
to experience a sharp, painful tightening or contraction in a muscle
Intransitive
Örnekler
After running for miles, she suddenly cramped in her calf and had to stop.
Kilometrelerce koştuktan sonra, aniden baldırında bir kramp hissetti ve durmak zorunda kaldı.
He cramped in the middle of the night, waking up from the intense pain.
Gecenin ortasında kramp girdi, şiddetli ağrıyla uyandı.
03
kramp girmesine neden olmak, ağrılı bir kas kasılmasına yol açmak
to cause someone or something to experience a sudden, painful contraction of a muscle or a restriction
Transitive: to cramp a muscle
Örnekler
The cold water cramped his leg, making him stop swimming.
Soğuk su bacağını kramp yaptı, bu da yüzmeyi bırakmasına neden oldu.
The long hours of sitting cramped her back, leaving her stiff and sore.
Uzun süre oturmak sırtını kramp yaptı, onu sert ve ağrılı bıraktı.
04
sıkıştırmak, sabitlemek
to secure or fasten something using a tool or device called a cramp that hold pieces together
Transitive: to cramp two things
Örnekler
The workers cramped the beams into position before the cement set.
İşçiler, çimento donmadan önce kirişleri yerine sıkıştırdılar.
The technician cramped the parts together to ensure they were aligned correctly.
Teknisyen, parçaların doğru hizalandığından emin olmak için onları sıkıştırdı.
Cramp
01
kramp
a sudden painful contraction in a muscle due to fatigue
Örnekler
He got a cramp in his calf during the marathon and had to stop.
Maraton sırasında baldırında bir kramp oldu ve durmak zorunda kaldı.
Swimming in cold water can trigger muscle cramps.
Soğuk suda yüzmek kas kramplarını tetikleyebilir.
02
kenet, kelepçe
a metal strip bent at the ends, used to hold bricks or stones together
Örnekler
The builder used a cramp to keep the stone wall from falling apart.
İnşaatçı, taş duvarın dağılmasını önlemek için bir kenet kullandı.
Old buildings often have hidden cramps to strengthen the bricks.
Eski binalar genellikle tuğlaları güçlendirmek için gizli kenetler içerir.
03
mengene, kenet
a tool that holds pieces of wood tightly while the glue dries
Örnekler
He tightened the cramp to keep the wooden pieces together.
Ahşap parçaları bir arada tutmak için keneti sıktı.
You 'll need a cramp to fix this broken chair leg properly.
Bu kırık sandalye bacağını düzgün bir şekilde tamir etmek için bir kıskaç gerekecek.
Leksikal Ağaç
cramped
cramp



























