Course
01
kurs
a series of lessons or lectures on a particular subject
Örnekler
He completed a photography course to enhance his camera skills.
Kamera becerilerini geliştirmek için bir fotoğrafçılık kursunu tamamladı.
I 'm taking an online course to learn a new language.
Yeni bir dil öğrenmek için çevrimiçi bir kurs alıyorum.
02
saha
an area of land or water used for races, sports, and other similar activities
Örnekler
The golf course stretched out across rolling hills, challenging players with its bunkers and water hazards.
Golf sahası, dalgalı tepeler boyunca uzanıyor ve oyunculara bunkerları ve su engelleriyle meydan okuyordu.
The ski course wound its way through the mountain, offering breathtaking views to the adventurous skiers.
Kayak parkuru dağın içinden dolanıyor, maceracı kayakçılara nefes kesici manzaralar sunuyordu.
03
ara yemek
one of the three parts of a meal, served separately
04
gidişat
a series of interconnected events or actions, typically leading towards a particular goal or outcome
Örnekler
We will follow the course of action outlined in the plan.
Planda özetlenen eylem sürecini takip edeceğiz.
They will determine the course of the project during the next meeting.
Bir sonraki toplantıda projenin seyirini belirleyecekler.
05
iyileşme süreci
a period of continuous drug treatment
06
genel yönelim, yol haritası
general line of orientation
07
kurs, yol
a mode of action
08
yörünge, rota
a line or route along which something travels or moves
09
sıra, katman
(construction) a layer of masonry
10
sınıf, grup
a body of students who are taught together
11
ders
a period of study at a college or university that leads to an exam or a qualification
Dialect
British
British
12
seyir, gelişim
the way something changes or develops over time
Örnekler
The conversation took an interesting course after the announcement.
Duyuru sonrasında konuşma ilginç bir seyir aldı.
The course of history shows many unexpected events.
Tarihin seyri birçok beklenmedik olay gösterir.
to course
01
akmak
(of a liquid) to move steadily
Intransitive
Örnekler
The river coursed through the forest, carving its path along the rocky terrain.
Nehir, ormanın içinden akarak kayalık arazi boyunca yolunu açtı.
Tears coursed down her cheeks as she listened to the sad news.
Üzgün haberi dinlerken gözyaşları yanaklarından akıyordu.
02
kovalamak, takip etmek
to chase animals, like hares, using greyhounds that rely on sight
Transitive: to course prey
Örnekler
The hunters coursed the hare across the open field.
Avcılar, açık arazide tavşanı kovaladı.
Greyhounds were trained to course rabbits in the countryside.
Tazılar, kırsalda tavşanları kovalamak için eğitilmişlerdi.
03
hızla geçmek, hızlıca katetmek
to move quickly across or through something
Transitive: to course an expanse of space
Örnekler
She coursed the trail with energy, reaching the summit in no time.
O, enerjiyle patikayı kat etti ve kısa sürede zirveye ulaştı.
The athlete coursed the track with incredible speed.
Atlet, inanılmaz bir hızla pisti kat etti.
course
01
elbette
as might be expected
