to conjoin
01
birleşmek
to come or be combined together
Örnekler
The two countries conjoined to form a new alliance that would promote peace and cooperation in the region.
İki ülke, bölgede barış ve işbirliğini teşvik edecek yeni bir ittifak oluşturmak için birleşti.
The rivers conjoined to form a larger body of water that would provide a vital source of transportation and irrigation for the region.
Nehirler, bölge için hayati bir ulaşım ve sulama kaynağı sağlayacak daha büyük bir su kütlesi oluşturmak üzere birleşti.
02
evlenmek
to join in marriage
Örnekler
The couple were conjoined in holy matrimony on a beautiful spring day.
Çift, güzel bir bahar gününde kutsal nikahla birleştirildi.
The prince and princess were conjoined in marriage in a lavish ceremony.
Prens ve prenses, görkemli bir törenle evlilikte birleştirildi.
Leksikal Ağaç
conjoined
conjoint
conjoin
