can
01
[-abilmek/ebilmek]
to be able to do somehing, make something, etc.
Transitive
Örnekler
With his carpentry skills, he can craft intricate wooden furniture.
Marangozluk becerileriyle, karmaşık ahşap mobilyalar yapabilir.
Using her artistic talents, she can paint beautiful landscapes.
Sanatsal yeteneklerini kullanarak, güzel manzaralar çizebilir.
02
kovmak, işten çıkarmak
terminate the employment of; discharge from an office or position
03
konservelemek
to preserve food by sealing it in an airtight container, typically made of metal, through sterilization and vacuum sealing
Örnekler
They canned the excess tomatoes from the garden to enjoy them during the winter months.
Bahçedeki fazla domatesleri kış aylarında keyif almak için konserve yaptılar.
Grandma cans her homemade jams and jellies every summer, ensuring they last throughout the year.
Büyükanne her yaz ev yapımı reçel ve jölelerini konserve yapar, böylece yıl boyunca dayanmalarını sağlar.
04
-ebilmek, yapabilmek
used to express that something is possible or may happen, exist, or be true
Transitive
Örnekler
Accidents can occur even with the best precautions.
Kazalar en iyi önlemlerle bile olabilir.
That ca n't be the answer to the problem.
Bu, sorunun cevabı olmayabilir.
05
yapabilmek
used to present an offer or suggestion
Transitive
06
yapabilmek
to authorize or give permission for something
Transitive
Can
Örnekler
The party guests enjoyed sipping on soda cans while socializing.
Parti misafirleri sosyalleşirken kutulardan soda içmekten keyif aldılar.
After the game, they cracked open beer cans to celebrate their victory.
Maçtan sonra, zaferlerini kutlamak için bira kutularını açtılar.
1.1
bir kutu
the amount or contents within a cylindrical container made of metal or aluminum
Örnekler
In the pantry, there were cans of tomatoes and beans ready for use in various recipes.
Kilerde, çeşitli tariflerde kullanılmaya hazır domates ve fasulye kutuları vardı.
He poured a can of iced coffee in to his travel mug to enjoy on his way to work.
İşe giderken keyif almak için seyahat bardağına bir kutu soğuk kahve döktü.
02
tuvalet, lavabo
a room or building equipped with one or more toilets
03
tuvalet, hela
a plumbing fixture for defecation and urination
InformalÖrnekler
He slipped and fell right on his can, laughing it off.
Kaydı ve tam kıçının üstüne düştü, gülerek geçiştirdi.
After sitting for hours, his can was sore from the hard seat.
Saatlerce oturduktan sonra, sert koltuk yüzünden poposu ağrıyordu.
05
şamandıra, yüzer
a buoy with a round bottom and conical top
Leksikal Ağaç
caning
canned
can
