to broaden
01
genişletmek
to expand or enlarge the size or dimensions of something
Transitive: to broaden a passage or space
Örnekler
The city council plans to broaden the sidewalks downtown to accommodate more pedestrians.
Belediye meclisi, daha fazla yaya için şehir merkezindeki kaldırımları genişletmeyi planlıyor.
To improve accessibility, the school board decided to broaden the entrances to the school building.
Erişilebilirliği artırmak için okul yönetimi, okul binasının girişlerini genişletmeye karar verdi.
02
genişlemek, genişletmek
to become wider or to increase in breadth
Intransitive
Örnekler
As the river flowed downstream, it began to broaden, forming a wide expanse of water.
Nehir aşağı doğru akarken, genişlemeye başladı ve geniş bir su yüzeyi oluşturdu.
The horizon seemed to broaden as they climbed to the mountain peak, offering breathtaking panoramic views.
Dağın zirvesine tırmanırken ufuk genişliyor gibi görünüyordu, nefes kesici panoramik manzaralar sunuyordu.
03
genişlemek
to become larger in scope or range
Intransitive
Örnekler
As she explored different genres of music, her tastes began to broaden.
Farklı müzik türlerini keşfettikçe, zevkleri genişlemeye başladı.
The conversation started to broaden when new topics were introduced.
Yeni konular tanıtıldığında sohbet genişlemeye başladı.
Leksikal Ağaç
broadened
broadening
broaden
