to bring on
[phrase form: bring]
01
sebep olmak
to cause something to happen, especially something undesirable or unpleasant
Örnekler
Lack of sleep can bring on a range of health problems.
Uyku eksikliği bir dizi sağlık sorununu tetikleyebilir.
The economic downturn brought on financial difficulties for many businesses.
Ekonomik düşüş, birçok işletme için mali zorluklar beraberinde getirdi.
02
tetiklemek, başlatmak
to make something appear
Örnekler
The well-timed joke brought on a round of laughter from the audience.
Zamanlaması iyi yapılmış şaka, seyirciden bir kahkaha turu getirdi.
The scientific experiment brought on a fascinating display of colors.
Bilimsel deney, büyüleyici bir renk gösterisi ortaya çıkardı.
03
piyasaya sürmek, tanıtmak
to release or introduce a product or service to the public
Örnekler
The company plans to bring a new gadget on the market next month.
Şirket, önümüzdeki ay piyasaya yeni bir gadget çıkarmayı planlıyor.
Let's bring these innovative features on the software in the next update.
Bu yenilikçi özellikleri yazılıma bir sonraki güncellemede getirelim.
04
ilerletmek, geliştirmek
to help someone improve or progress through training and practicing
Örnekler
Her new piano teacher has really brought her on.
Yeni piyano öğretmeni onu gerçekten ilerletti.
The mentor 's guidance brought on the mentee, elevating their professional capabilities.
Mentörün rehberliği, öğrencisini ilerletti, profesyonel yeteneklerini yükseltti.
05
teşvik etmek, hızlandırmak
to help plants grow faster and healthier
Örnekler
You can bring on flourishing flowers by providing optimal sunlight.
Optimal güneş ışığı sağlayarak çiçeklerin gelişmesini sağlayabilirsiniz.
Bring on plant development by incorporating organic fertilizers regularly.
Bitki gelişimini düzenli olarak organik gübreler ekleyerek hızlandırın.



























