to bring forward
[phrase form: bring]
01
öne sürmek
to suggest something for discussion or consideration
Örnekler
Sarah brought the new marketing strategy forward during the team meeting.
Sarah, ekip toplantısında yeni pazarlama stratejisini gündeme getirdi.
Can you bring the proposal forward in the next agenda?
Öneriyi bir sonraki gündemde gündeme getirebilir misiniz?
02
aktarmak, nakletmek
(in bookkeeping) to write down or use the result of one calculation in the next step
Örnekler
Bring the initial result forward and divide it by the next factor in the equation.
Başlangıç sonucunu ileri taşıyın ve denklemdeki bir sonraki faktöre bölün.
Calculate the average, and then bring it forward for further statistical analysis.
Ortalamayı hesaplayın ve ardından daha fazla istatistiksel analiz için ileri taşıyın.
03
öne almak, erken tarihe almak
to move an event or appointment to an earlier date or time
Örnekler
Let's bring the meeting forward to accommodate everyone's schedule.
Herkesin programına uymak için toplantıyı öne alalım.
The manager decided to bring the deadline forward to expedite the project.
Yönetici, projeyi hızlandırmak için son teslim tarihini öne almayı kararlaştırdı.
