to play with
[phrase form: play]
01
oynamak, denemek
to consider an idea or possibility without fully committing to it
Örnekler
He 's playing with the idea of adopting a pet.
Bir evcil hayvan edinme fikriyle oynuyor.
They 've played with the possibility of relocating the company headquarters.
Şirket merkezini taşıma olasılığını oynadılar.
02
oynamak, kurcalamak
to casually or aimlessly touch something
Örnekler
She always plays with her hair when she's nervous.
Sinirli olduğunda her zaman saçlarıyla oynar.
Do n't play with the remote; you'll mess up the settings.
Kumandayla oynama; ayarları bozacaksın.
03
oynamak, kandırmak
to deceive someone for amusement or personal gain
Örnekler
She 's known to play with people by pretending to be someone else online.
O, çevrimiçi olarak başka biri gibi davranarak insanlarla oynamakla tanınır.
The team felt like the coach was playing with their careers by not giving them ample playing time.
Takım, koçun onlara yeterli oyun süresi vermeyerek kariyerleriyle oynadığını hissetti.
