to unravel
01
sökmek
to undo or separate the threads or strands of something woven, knitted, or intertwined
Örnekler
She began to unravel the sweater to reuse the yarn.
I had to unravel the threads to fix the torn fabric.
Yırtık kumaşı onarmak için ipleri çözmek zorunda kaldım.
02
çözülmek
(of a scheme, system, organization, etc.) to begin to fail or fall apart
Örnekler
The company 's plans began to unravel after the key investor pulled out.
Ana yatırımcı çekildikten sonra şirketin planları çözülmeye başladı.
The social media campaign unraveled after a series of missteps by the team.
Sosyal medya kampanyası, ekibin bir dizi hatasından sonra çözüldü.
03
çözülmek, açılmak
(of threads, ropes, or tangled objects) to come apart
Örnekler
The scarf unraveled after catching on a nail.
Atkı bir çiviye takıldıktan sonra çözüldü.
The fishing net began to unravel in the water.
Balık ağı suda çözülmeye başladı.
04
açıklamak, aydınlatmak
to make something clear or understandable
Örnekler
The professor unraveled the theory for the students.
Profesör, öğrenciler için teoriyi çözdü.
The guide unraveled the mysteries of the ancient city.
Rehber, antik kentin gizemlerini çözdü.
Leksikal Ağaç
unraveler
unraveller
unravel
ravel
