Tryst
01
randevulaşma
a secret meeting or rendezvous, especially between romantic partners
Örnekler
The lovers arranged a midnight tryst under the old oak tree, away from prying eyes.
Aşıklar, meraklı gözlerden uzakta, eski meşe ağacının altında gece yarısı bir buluşma ayarladılar.
She slipped away from the party to keep her tryst with her secret admirer by the moonlit lake.
O, ay ışığıyla aydınlanan göl kenarında gizli hayranıyla randevusunu tutmak için partiden sessizce ayrıldı.
02
buluşma, randevu
a meeting set up in advance between two or more people, without any romantic angle
Örnekler
The two diplomats agreed on a tryst at the embassy coffee shop.
İki diplomat, büyükelçilik kafesinde bir buluşma üzerinde anlaştı.
The hikers chose the river bend as the tryst for the start of their trek.
Yürüyüşçüler, yürüyüşlerinin başlangıcı için nehir kıvrımını buluşma yeri olarak seçtiler.
to tryst
01
gizlice buluşmak, gizli bir randevu yapmak
to meet secretly with someone one loves
Örnekler
Even in wartime, they managed to tryst during short leaves from duty.
Savaş zamanında bile, görevden kısa izinler sırasında buluşmayı başardılar.
They trysted under the old oak tree to avoid prying eyes.
Onlar meraklı gözlerden kaçınmak için yaşlı meşe ağacının altında buluşuyorlardı.



























