Running
01
koşu
the act of walking in a way that is very fast and both feet are never on the ground at the same time, particularly as a sport
Örnekler
She enjoys running in the park every morning for exercise.
O, her sabah egzersiz yapmak için parkta koşmayı sever.
Running is a great way to improve your cardiovascular health.
Koşmak, kardiyovasküler sağlığınızı iyileştirmenin harika bir yoludur.
02
koşu oyunu, koşu
(in American football) a play in which a player carries the ball forward to gain yardage against the opposing team
Örnekler
The quarterback called a running to surprise the defense.
Oyun kurucu, savunmayı şaşırtmak için bir koşu oyunu çağırdı.
The team executed a running for a touchdown.
Takım bir touchdown için bir koşu gerçekleştirdi.
03
koşu, yarış
the act of competing on foot in a race or track event
Örnekler
She specializes in long-distance running.
O, uzun mesafe koşusunda uzmanlaşmıştır.
The students trained daily for the school's running event.
Öğrenciler, okulun koşu etkinliği için günlük olarak antrenman yaptı.
04
yönetim, idare
the act of managing, operating, or overseeing an organization, project, or activity
Örnekler
The running of the campaign was left to the assistants.
Kampanyanın yürütülmesi asistanlara bırakıldı.
Efficient running of the department ensures smooth workflow.
Bölümün verimli işleyişi, sorunsuz bir iş akışı sağlar.
05
çalışma, işleyiş
the state of being active, functioning, or in motion
Örnekler
The machinery has been in running all day without issues.
Makine, sorunsuz bir şekilde bütün gün çalışır durumda kaldı.
Continuous running of the generator is necessary during the blackout.
Jeneratörün kesintisiz çalışması, elektrik kesintisi sırasında gereklidir.
running
01
akan, akıcı
(of liquids) moving in a continuous stream or current
Örnekler
The running water from the faucet filled the sink quickly.
Musluktan akan su lavaboyu hızla doldurdu.
She enjoyed the sound of the running stream as it flowed over the rocks.
Kayaların üzerinden akarken, akan dere sesinden hoşlandı.
02
kalıcı, sürekli
occurring repeatedly over a period of time
Örnekler
He had a running cough for several weeks.
Birkaç hafta boyunca sürekli bir öksürüğü vardı.
The team faced running delays in the project.
Ekip, projede devam eden gecikmelerle karşılaştı.
03
koşu, koşu oyunu
describing a play or action in which the ball is advanced by running rather than passing
Örnekler
The running play gained ten yards.
Koşu oyunu on yarda kazandı.
He is known for his running technique on the field.
Sahadaki koşu tekniği ile tanınır.
04
koşarak, koşu halinde
performed or carried out while moving on foot
Örnekler
The team completed a running drill to improve endurance.
Ekip, dayanıklılığı artırmak için bir koşu egzersizi tamamladı.
Running inspections allowed the inspector to cover the field quickly.
Koşarak denetimler yapmak, müfettişin alanı hızla kapsamasını sağladı.
Örnekler
All machines must be kept in running condition.
Tüm makineler çalışır durumda tutulmalıdır.
The factory ensured that the running equipment was safe.
Fabrika, çalışan ekipmanın güvenli olduğunu sağladı.
06
sürekli, doğrusal
extending continuously in a straight or linear direction
Örnekler
The fabric has running stripes along its length.
Kumaşın uzunluğu boyunca boyuna çizgiler vardır.
The plumbing was installed in running pipes under the floor.
Tesisat, zeminin altındaki akan borulara kuruldu.
Leksikal Ağaç
running
run



























