profligate
01
ahlaksız
acting in a shameless, overindulgent, and immoral manner
Örnekler
The billionaire ’s profligate spending on luxury yachts and parties was widely criticized.
Milyarderin lüks yatlar ve partiler üzerine yaptığı savurgan harcamalar geniş çapta eleştirildi.
His profligate lifestyle led to a series of financial and personal troubles.
Onun savurgan yaşam tarzı, bir dizi mali ve kişisel soruna yol açtı.
02
hovarda
overly extravagant or wasteful, especially with money
Örnekler
Despite their limited income, she remained profligate in her spending habits.
Sınırlı gelirlerine rağmen, harcama alışkanlıklarında savurgan kaldı.
The company faced financial trouble due to the profligate management of funds.
Şirket, fonların savurgan yönetimi nedeniyle mali sıkıntı yaşadı.
Profligate
01
ahlaksız, sefahet düşkünü
a dissolute man in fashionable society
02
savurgan, müsrif
a recklessly extravagant consumer
Leksikal Ağaç
profligately
profligate
proflig



























