plausible
Örnekler
The detective found his alibi to be plausible, as several witnesses corroborated his story.
Dedektif, mazeretini makul buldu, çünkü birkaç tanık hikayesini doğruladı.
The scientist proposed a plausible theory to explain the unusual phenomenon observed in the experiment.
Bilim insanı, deneyde gözlemlenen olağandışı fenomeni açıklamak için makul bir teori önerdi.
02
akla yatkın
(of a person) appearing honest and able to make convincing arguments, especially to decieve people
Örnekler
He seemed like a plausible witness, speaking calmly and clearly.
Sakin ve net konuşarak inandırıcı bir tanık gibi görünüyordu.
The salesman was so plausible that customers believed every word.
Satıcı o kadar inandırıcıydı ki müşteriler her kelimesine inanıyordu.
Leksikal Ağaç
implausible
plausibility
plausibleness
plausible
plaus
