mundane
Örnekler
The mundane task of washing dishes felt tedious and uninteresting.
Bulaşık yıkama gibi sıradan bir iş, sıkıcı ve ilgisiz hissettirdi.
His mundane job involved repetitive tasks that offered little challenge.
Onun sıradan işi, çok az zorluk sunan tekrarlayan görevler içeriyordu.
02
dünyevi
belonging to this earth or world; not ideal or heavenly
03
sıradan, dünyevi
characterized by a focus on practical or worldly affairs, rather than abstract or theoretical considerations
Örnekler
As a financial advisor, his expertise lay in navigating the mundane complexities of investment portfolios and retirement planning.
Bir finansal danışman olarak, uzmanlığı yatırım portföylerinin ve emeklilik planlamasının sıradan karmaşıklıklarını yönlendirmekte yatıyordu.
The seminar aimed to provide practical advice for dealing with mundane challenges in the workplace, such as time management and conflict resolution.
Seminer, zaman yönetimi ve çatışma çözümü gibi iş yerindeki sıradan zorluklarla başa çıkmak için pratik tavsiyeler sunmayı amaçladı.
Leksikal Ağaç
mundanely
mundaneness
mundane



























