Multitude
01
kalabalık, kitleler
the ordinary people or general population, often viewed as a collective group
Örnekler
The leader 's speech was aimed at inspiring the multitude.
Liderin konuşması, kalabalığı ilham vermeyi amaçlıyordu.
The artist preferred to stay connected with the multitude rather than the elite.
Sanatçı, seçkinlerden ziyade kalabalıkla bağlantılı kalmayı tercih etti.
02
bir çokluk, bir kalabalık
a large number of people or things
Örnekler
A multitude of stars twinkled brightly in the clear night sky.
Berrak gece gökyüzünde bir çok yıldız parlak bir şekilde parlıyordu.
The festival drew a multitude of visitors from nearby towns.
Festival, yakındaki kasabalardan bir çokluk ziyaretçi çekti.
03
kalabalık, çokluk
a large gathering of people
Leksikal Ağaç
multitudinous
multitude



























