higher
01
üst düzey
having a greater level or degree in position, value, rank, importance, or quality.
Örnekler
The mountain ’s peak is higher than any other in the region, attracting many climbers.
Dağın zirvesi bölgedeki diğerlerinden daha yüksek, bu da birçok dağcıyı cezbediyor.
She received a higher salary offer from the new company, making the job switch worthwhile.
Yeni şirketten daha yüksek bir maaş teklifi aldı, bu da iş değişikliğini değerli kıldı.
02
yüksek, üniversite
referring to education that occurs beyond the high school, typically at colleges or universities
Örnekler
She decided to pursue higher education to earn a degree in engineering.
Mühendislik alanında bir derece kazanmak için yüksek öğrenim görmeye karar verdi.
Many students opt for higher learning to specialize in their chosen fields.
Birçok öğrenci, seçtikleri alanlarda uzmanlaşmak için yüksek öğrenimi tercih eder.



























