Deterrent
01
vazgeçirici şey, engelleyici, caydırıcı
a thing that reduces the chances of someone doing something because it makes them aware of its difficulties or consequences
Örnekler
Increased security measures serve as a deterrent to potential thieves.
Artırılmış güvenlik önlemleri, potansiyel hırsızlar için bir caydırıcı görevi görür.
The lengthy prison sentences are intended to be a deterrent against serious crimes.
Uzun hapis cezaları, ciddi suçlara karşı bir caydırıcı olması amaçlanmıştır.
Örnekler
Nuclear weapons serve as a deterrent against potential nuclear attacks.
Nükleer silahlar, potansiyel nükleer saldırılara karşı bir caydırıcı olarak hizmet eder.
A strong military alliance can act as a deterrent to invasion by other nations.
Güçlü bir askeri ittifak, diğer ulusların işgaline karşı bir caydırıcı olarak hareket edebilir.
deterrent
01
caydırıcı, önleyici
serving to discourage or prevent an action by instilling fear, doubt, or consequences
Örnekler
Harsh penalties can have a deterrent effect on criminal behavior.
Sert cezalar, suç davranışı üzerinde caydırıcı bir etkiye sahip olabilir.
The presence of security cameras is often deterrent to theft.
Güvenlik kameralarının varlığı genellikle hırsızlığa karşı caydırıcıdır.



























