to darken
01
kararmak, koyulaşmak
to become darker in color or shade
Intransitive
Örnekler
As the storm clouds gathered, the sky began to darken, casting shadows over the landscape.
Fırtına bulutları toplanırken, gökyüzü kararmaya başladı ve manzara üzerine gölgeler düşürdü.
The room slowly darkened as the sun set, filling the space with a soft twilight.
Güneş battıkça oda yavaşça karardı, alanı yumuşak bir alacakaranlıkla doldurdu.
02
karartmak, koyulaştırmak
to make something less light in color, often turning it towards a darker shade
Transitive: to darken color of something
Örnekler
The storm clouds are currently darkening the sky.
Fırtına bulutları şu anda gökyüzünü karartıyor.
Over time, the sun exposure has darkened the wooden furniture.
Zamanla, güneşe maruz kalma ahşap mobilyaları kararttı.
03
karartmak, lekelemek
to diminish or stain the favorable qualities of something or cast doubt upon it
Transitive: to darken sth
Örnekler
The scandal darkened his once-spotless reputation, leaving him ostracized by his peers.
Skandal, bir zamanlar lekesiz olan itibarını kararttı, onu akranları tarafından dışlanmış halde bıraktı.
The controversial decision darkened the company's public image, leading to a loss of consumer trust.
Tartışmalı karar, şirketin halka açık imajını kararttı, bu da tüketici güveninin kaybına yol açtı.
Leksikal Ağaç
darkened
darkening
darkening
darken
dark



























