to come before
[phrase form: come]
01
daha önemli olmak
to have a higher priority or importance compared to someone or something else
Örnekler
The safety and well-being of our employees should always come before any other considerations.
Çalışanlarımızın güvenliği ve refahı her zaman diğer tüm hususlardan önce gelmelidir.
In this court of law, justice and fairness come before personal interests.
Bu mahkemede, adalet ve adil olma kişisel çıkarlardan önce gelir.
02
önce gelmek, önünde olmak
to appear or be presented prior to something else
Örnekler
The appetizers will come before the main course in the dinner menu.
Aperatifler, akşam yemeği menüsünde ana yemekten önce gelir.
The opening act will come before the headline performer in the concert lineup.
Açılış performansı, konser programında baş sanatçıdan önce gelecek.
03
mahkeme huzuruna çıkmak, bir otoritenin önüne çıkmak
to stand in front of or face a person or authority for judgment or evaluation
Örnekler
The defendant will come before the judge to present their case in the courtroom.
Sanık, duruşma salonunda davasını sunmak üzere yargıcın huzuruna çıkacak.
The accused will come before a disciplinary committee for a hearing on the alleged misconduct.
Sanık, iddia edilen yanlış davranış için bir disiplin komitesi önünde ifade verecek.
Örnekler
The Industrial Revolution came before the Digital Age in the timeline of human progress.
İnsanlık ilerlemesinin zaman çizelgesinde Endüstri Devrimi, Dijital Çağ'dan önce geldi.
Ancient civilizations such as the Egyptians and Greeks came before the rise of the Roman Empire.
Mısırlılar ve Yunanlılar gibi eski uygarlıklar, Roma İmparatorluğu'nun yükselişinden önce geldi.
