to take form
01
to gradually become visible or recognizable in physical form
Örnekler
As the fog lifted, the outlines of distant mountains began to take form on the horizon.
Sis kalktıkça, uzaktaki dağların silüetleri ufukta şekil almaya başladı.
The sculpture slowly took form under the artist ’s skilled hands, revealing a graceful figure.
Heykel, sanatçının yetenekli elleri altında yavaş yavaş şekil aldı, zarif bir figür ortaya çıkardı.
02
(of an idea or plan) to develop or become more defined
Örnekler
Over the course of several meetings, the proposal took form and became a viable strategy.
Birkaç toplantı boyunca, teklif şekil aldı ve uygulanabilir bir strateji haline geldi.
The concept for the novel is taking form in her mind as she brainstorms with her editor.
Romanın konsepti, editörüyle beyin fırtınası yaparken zihninde şekil alıyor.
